Glow&Celebrity'nin Nisan sayısı kapağında, sadece iş dünyasının değil; sanatın, toplumsal vizyonun ve kadın gücünü temsilen öne çıkan son derece özel bir isim var: Leyla Alaton.
Alarko Holding Yönetim Kurulu Üyesi olmasının ötesinde, kadın girişimciliğine verdiği destekle, sanata duyduğu tutkuyla ve hayata dair ortaya koyduğu felsefeyle fark yaratan bir kadın o. Cesareti, özgün sesi ve yalnızlığından gücü çıkaran hayat hikâyesiyle ilham verici bir portre sunuyor.
Bu özel röportajda, Leyla Alaton ile sadece iş dünyasının sert zeminlerinde değil, aynı zamanda sezgilerin rehberliğinde yürüyen bir kadının içsel yolculuğuna da tanıklık ediyoruz. Aile mirasının üzerine inşa ettiği kendi kimliğini, kadın olmanın getirdiği zorlukları nasıl avantaja dönüştürdüğünü, ilham aldığı figürleri ve geleceğe dair hedeflerini bizlerle samimiyetle paylaşıyor.
Sevgili okurlar, güç, zarafet, sezgi ve kararlılıkla yoğrulmuş bir hayatın satır aralarına birlikte dalıyoruz. Keyifli okumalar!
Benim en zor dönemlerim daha doğrusu en tek başıma kaldığım dönemler, en eğitici dönemlerim oldu.
Her kademede kadının ekonomik özgürlüğü bence çok önemli. Mutlu aileler için, güzel bir Türkiye için, eşitlik için, eşit hak ve özgürlüklerden yararlanmak için.
Genelde yanlış kararlarım da cesurdu, doğru olanlarda. Ama mühim olan kararlarının arkasında durmak, yani kararlarının sonuçlarına katlanabilmek.
Ben de birçok kadından ilham alıyorum, özellikle düşüp tekrar kalkandan. Yani pes etmeyenlerden.
Leyla hanım, Türkiye’nin önde gelen ailelerinden birine mensupsunuz. Özellikle iş yaşamınızın ilk dönemlerinde bunun sorumluluğunu nasıl hissettiniz? Bunun hayatınızda avantajlı ve dezavantajlı yönleri neler oldu?
Herhangi bir yük hissetmedim çünkü tabii bir şekilde iş hayatında yer aldım. Önce Amerika’da kendi başıma bir iş kurdum. Sonra ülkeye dönünce Üzeyir beyin asistanlığını yaptım. Yani tatlı tatlı, yavaş yavaş bu şirkete entegrasyonum oldu. Öncelikle Alkent ve AllCity’in pazarlaması ve halkla ilişkilerinden sorumluydum. Daha sonra Holding’de Halkla İlişkiler bölümünde çalıştım. Sonrasında kendi şirketim olan Megatrend Halkla İlişkiler Danışmanlık Şirketini kurdum. Ardından çocuklarımı doğurduktan sonra Yönetim Kurulu Üyesi olarak Alarko’ya geri döndüm. Hem yavaş yavaş çıktık merdivenleri hem de öyle birdenbire patronculuk oynama durumum olmadı.
İş dünyasında kendi kimliğinizi inşa ederken en büyük kırılma anınız ne oldu? Bu süreçte üzerinizde bir baskı hissettiğiniz zamanlar oldu mu?
Benim en zor dönemlerim daha doğrusu en tek başıma kaldığım dönemler, en eğitici dönemlerim oldu. Çünkü orada tek başınasınız. Bunların ilki Amerika’da şirket kurup kemer satarken sonrasında ise Alarko’dan ayrılıp tek başıma Halkla İlişkiler şirketi kurduğum zaman oldu. Daha sonra da babamın devrettiği medikal cihaz şirketini devraldığımda. Yani yalnız olduğunuzda çok daha büyük zorluklarla baş etmek durumunda kalıyorsunuz. Her şeye rağmen başarı ekipten geliyor, birbirinizden aldığınız güçten geliyor. Çünkü herkes birbirini tamamlıyor. Ama yalnız olduğunuzda her şey üzerinize kalıyor. Bunun için onları dönüm noktaları olarak addedebilirim.
Bugün, Alarko Holding’in yönetim kurulunda yer alıyorsunuz ve pek çok farklı sektörde söz sahibisiniz. Ancak iş hayatında her şey rakamlar ve stratejilerden ibaret değil. İş dünyasında sezgilerinizle hareket ettiğiniz anlar oluyor mu? Bir örnek verir misiniz?
Her zaman oluyor ama ben onu ne kadar çok dinledim, o mesele. Sezgileri daha çok dinlemek lazım özellikle insanlar konusunda. Çünkü mantığınız ne kadar size bir insana güvenmeniz gerektiğini söylese de mideniz, içiniz size bambaşka şeylerin hissini verir. Bunun için hisleri dinlemek size zayıflık değil tam aksine duyarlılık katar. Çünkü hisler değerli, hislere kapılmamak ama hisleri de mantıkla dengelemek lazım. Özellikle insanlar konusunda hislerimi dinleseydim eğer daha az yanılırdım. Onun için sezgileri dinlemek lazım.
Sektörler konusunda ise his dediğimiz şey bir öngörü, bir vizyondur. Ben tarım sektörüne çok daha önce girmek istedim. İlki, kadın ağırlıklı bir sektör olduğu için, ikincisi ise gelecek zaten gıda işinde, dünyada en çok azalan şey sağlıklı gıda. Yani bu sektörde çok daha evvel olmak istedim ama her şey bir ekip işi, bazen insan fikirlerini tek başına savunamayabiliyor. Bazen çoğunluğun dediği oluyor, demokrasilerde böyle.
Başarılarınızın arkasında sizi en çok motive eden şey nedir? Güçlü bir iş kadını olmanın ötesinde sizi her sabah yataktan kaldıran şey ne?
Çok dolu bir hayatım var. İleriye yönelik çok şeyim var, çocuklarımı çok geç doğurdum. Birini 38, diğerini 40 yaşında. Bu tabii sizi çok genç tutuyor çünkü onları büyütene kadar 60 oluyorsunuz. Dolayısıyla bu iyi kararlarımdan biridir, geç doğurmuş olmak. Ve öğrendiklerimi daha rahat aktarıyor olmak, daha cömert olmak. Beraber büyümüyorsun, daha evvel büyümüş oluyorsun. Sanırım onun faydasını gördüm. Yaşam sevinci, yapılacaklar, dostlar, projeler, seyahatler, hayatımdaki insanlar… Daha buradayım, bir sürede gitmemeye niyetim var.
Siz, her zaman kadın girişimciliğini destekleyen bir vizyoner oldunuz. Ancak iş dünyasında kadın olmanın hâlâ büyük zorlukları var. Sizce, bir kadın lider olmak hangi noktada avantaj, hangi noktada dezavantaj?
Ben hiç kızım olsun istemedim. Çünkü dünyanın hala kadınlar için çok zor bir yer olduğunu düşünüyorum. Özellikle coğrafyamız daha da zor kadınlar için. Bu bizi daha güçlü, daha cevval ve daha da çalışkan kılıyor. Daha da tuttuğunu koparan birine dönüştürüyor. Coğrafyamızın da verdiği zorluklarla biz daha güçlü olmak zorundayız. Kadın olmak bayağı bir yalnız hissettiriyor, özellikle üst kademelerde. Ben de hep yalnızmışım ama daha yeni farkına vardım. Çünkü baştan beri yalnız olunca durumun farkına varmıyorsunuz. Her yer böyle zannediyorsunuz ama şimdi görüyorum ki bayağı yalnızmışım ve yalnız savaş vermişim. Ama o da sizi daha güçlü, savaşçı, daha pes etmeyen kılıyor. Avantajlı tarafları var, olmayan tarafları var. Ama kendimi bildim bileli kadınların özgürlüğünü savundum. Her kademede kadının ekonomik özgürlüğü bence çok önemli. Mutlu aileler için, güzel bir Türkiye için, eşitlik için, eşit hak ve özgürlüklerden yararlanmak için. Cinsiyetimiz farklı diye hiçbirimiz diğerinden üstün değil.
Sizin için ‘cesaret’ ne anlama geliyor?
İş hayatında cesaretle aldığınız bir kararın nasıl büyük bir dönüşüme yol açtığını hatırlıyor musunuz?
Genelde yanlış kararlarım da cesurdu, doğru olanlarda. Ama mühim olan kararlarının arkasında durmak, yani kararlarının sonuçlarına katlanabilmek. Tabii ki ortak kararlar farklı, yalnız kendi sorumluluğun olan kararlar farklı. Her türlüsünü yaşadım. İyilerinin sonuçları güzel oluyor, kötülerinin de sonuçlarına katlanıp bir daha tekrar etmemeye çalışıyorsun. Hayat böyle bir şey, ders alma meselesi!
Birçok insana ilham kaynağı oluyorsunuz. Peki siz kimden ilham alıyorsunuz?
Ben de birçok kadından ilham alıyorum, özellikle düşüp tekrar kalkandan. Yani pes etmeyenlerden. Zaten zorluklardan gelenler ilham oluyor. Onların hikayelerinden güzel dersler çıkıyor. Özellikle benim yaş grubum bu tecrübelerini çok daha cömert paylaşıyor. Yaptığı hataları, başına gelenleri… Sanat dünyasından, ekonomi camiasından, Hollywood’dan ve çeşitli çevrelerden birçok kadının benzersiz hikayeleri var ve bunların hiçbiri de toz pembe değil ve genellikle trajik. Çok güçlü, çok başarılı olanlar, çok güçlü olmak zorunda bırakılanlar, bir yere ait olamayanlar. Yani arı misali her çiçekten bal alır gibi herkesten öğrenilecek bir şey var.
İş dünyası bir yana, sizi sanat dünyasında da güçlü bir figür olarak tanıyoruz. Koleksiyonunuzda en özel yere sahip olan bir eser var mı?
Bu çocukları ayırmaya benziyor, hiçbiri için bunu söyleyemem. Her birini alırken ayrı bir süreç yaşıyorsun. Elvan Alpay’ın 35 sene evvel babamın babasını tanıdığı için onun ilk sergisinden aldığı bir eser. Bu babamın bana hediyesi. Aynı sanatçının yine ofisimde bir eseri var. Birbirinden çok farklı. Sanatçının farklı bir döneminden. Şu anda kendisi arkadaşım ve evde 3 eseri daha var. Yani her sanat eseriyle bağım farklı. O yüzden hiçbirine favorim demem. Nur koçak’da var, İpek dümen’de var. Yurtdışından aldıklarım da var. Üniversiteyi bitirdiğimde anneme aldırdığım bir eser de var. Yani hepsinin benim nezdimde ayrı bir yeri ve zamanı var.
Tüm yoğunluğunuzun içinde kendinize gerçekten vakit ayırabildiğiniz anlar oluyor mu? En büyük kaçış noktanız nedir?
Yoğunluk, iyi bir planlamadan ibaret. Ben herkese, her şekilde zaman ayırırım. Yeter ki isteyeyim. Bütün olay bir öncelik organize etmek. Önceliğim her zaman çocuklarım. Ondan sonra kendi özel hayatım ve iş yaşamım gelir. Eğer iyi planlarsanız ve iyi de bir ekibiniz varsa insan her şeye yetişiyor. İnsan yeter ki istesin. Onun için size zaman ayıramayanlar demek ki sizle vakit geçirmek istemiyorlar. Hiç kendinizi aldatmayın.
Dolu dolu bir hayat yaşıyorsunuz. Bugün geriye dönüp baktığınızda “İyi ki yaptım” dediğiniz en büyük şey nedir?
İyi ki çocuklarımı yapmışım. İyi ki böyle bir anne ve babaya doğmuşum. İyi ki Türkiye’de, dünyanın en güzel şehrinde dünyaya gelmişim. İyi ki bu kadar zor bir iş hayatım olmuş. İyi ki kadınlara destek vermişim, bu beni her zaman manevi olarak çok tatmin etti. Herhâlde mezar taşımda da kadınlar için bir şeyler yapmaya çalıştığım yazar. Bana iyi davranmamış kadınlar olsa da ben hiçbir zaman vazgeçmedim. Beni hayal kırıklığına uğratmış destek verdiğim kadınlar olsa da ben hiçbir zaman onların güçlenmesini öncelik olarak almaktan vazgeçmedim.
Peki Leyla Hanım hem iş hem de kişisel hayatınızda yapmak istediğiniz yeni projeler veya yenilikler var mı?
Tabii ki var, hayatım daha bitmedi. Daha fazla mentorluk yapmak, daha fazla girişimcilere destek vermek, daha fazla işimi gücümü devretmek çocuklarıma ve gençlere öncelik hedeflerimden. Daha çok seyahat etmek, daha çok öğrenmek, daha çok ilerisiyle ilgili şeyler takip etmek, belki bir kitap yazmak gibi çok isteklerim, projelerim var ama gittikçe daha bağımsız olmak istiyorum orası kesin.